istanbul'da kendimi hiçbir şekilde rahat hissedememeye başladığım için bursa'ya taşındım. son zamanlarda yaşadıklarımı atlatamıyorum. tebdil-i mekanda ferahlık vardır lafını motto edinip kaçtım. ama insan kendinden kaçamıyor. hayvanlar gibi çalışacağımı bile bile bir şantiyede işe başladım. kafam meşgul, vücudum yorgun, çevrem değişik olursa belki normale dönebilirim diye düşündüm ama değişmedi hiçbir şey. kafamdan kurtulamıyorum. geçen gece rüyamda inşaatın 5.katından düştüğümü gördüm. ihtiyacım olan şey cephe duvarlarının ölçülerini kontrol ederken ayağımın kayması galiba. bir gün duyarsanız üzülmeyin. serdar bunu istiyordu. yaşamak gerçekten sadece bir eziyet.
CANIM SIKILIYOR
HERKESE HUZURSUZ OKUMALAR DİLERİM.
Friday, November 1, 2024
Saturday, October 12, 2024
Thursday, May 11, 2023
dev bir konser alanı, çok sevdiğim gruplar çalıyor. ben düzenledim. herkes orada. konser sırasında gerçekten sevdiğim maksimum 20 kişiye bir kartvizit veriyorum. konserler bitmeden önce dışarıdaki odaya gel yazıyor kartta. konserler bitiyor ve alana yerleştirdiğim bombaları patlatıyorum. 20 kişi dışında herkes ölüyor. en büyük hayalim bu. rüyamda gördüm paniğe kapılma.
Tuesday, May 9, 2023
Thursday, June 2, 2022
Tuesday, May 31, 2022
Saturday, May 14, 2022
Sunday, April 24, 2022
Monday, December 28, 2020
portishead - rip
çoğunuzdan önce ölücem. öldüğümü duyduğunuzda bunu dinlemenizi isterim. arkandan en fazla bunu yapabilirler. anlamlandırabilecek bir veriniz olmayacak. hiçlikten kork. ölmekten, gömülmekten, düşmekten, nefessiz kalmaktan değil. hiçlikten kork.
Monday, November 30, 2020
Saturday, November 21, 2020
Wednesday, November 18, 2020
Sunday, November 15, 2020
takıntı
"genel geçer şartlar"la "normal şartlar" arasındaki küçük uçuruma bir delilik sığdırmanın verdiği haz, soğuk havadan eve gelip sıcak duş almaktan daha doyurucu. planını bitirip uygulamaya koymadan önceki 2-3 günde dilini tutmaksa sabah 5'te acıkıp kaşarlı tost yapmamaktan daha zor. insanların kafasına odunla vurabileceğimiz bir dünyayı yeğlesem de normal şartları biraz ittirerek odun etkisi yaratabiliyorsun. sürpriz! kocaman bir odunum var kafana patlatmaya hazır.
Thursday, April 16, 2020
Sunday, December 16, 2018
Monday, October 29, 2018
Wednesday, August 8, 2018
Thursday, May 24, 2018
Saturday, March 31, 2018
Saturday, February 17, 2018
Thursday, September 14, 2017
Thursday, August 17, 2017
hardrakı...
rakı masasında herkes çok doğru, çok düzgün, çok mantıklı, çok akıllı. bi ben manyağım anasını satayım. hepiniz mi süpersiniz? 1 kişi yok mu lan kendini kötüleyecek? dünyanın bu halde olmasının tek nedeni ben miyim lan gerçekten herkes bu kadar mükemmelse? haksız olduğum halde küfrederim, yine olsa yine ederim, yarın içsek size sıçtığım bir hikaye falan anlatırım. rakı masasının amına koyayım boksunuz diye.
Saturday, June 24, 2017
Tuesday, April 4, 2017
bir nisan
herkes şık şık giyinmiş, süslenmiş, kafalarında parti şapkaları, potrişler, düdükler, yüksek sesli pop müzik. teraslı, oldukça büyük bir ev partisi gibi bişey. üstümde yeşil hastane kıyafeti, kolumda serum dolanıyorum sağa sola. tanıdığım herkes orada. herkes neredeyse sarhoş. saçlarımı kazımışlar. yalpalayarak oda oda geziyorum. gören herkes serdarcım güçlü ol, yanındayız falan diyor ama çığlıklar, danslar pek eğleniyor herkes. annem haber yolluyor birisiyle, serdar iyi değilse gidelim, çok kaldık demiş. bütün sülale de orada. inatla dolanıyorum oda oda ben. amacım ne bilmiyorum. sonra birden 3 dişim kırılıyor. ağzım kanlar içinde. tutup çekiyorum bir tanesini. kocaman yeşil-turuncu bir diş kökü geliyor elime. tutamıyorum, masanın altına düşüyor. birileri etrafımda kahkahalar atarak izliyor bunu. ama çok da dostaneler. sanki her gün başıma geliyormuş gibi. masanın altına girip alıp çıkartıyor kocaman bi abi kahkahalarla. eğlence durmuyor devam ediyor. ayakta duracak halim yok, suratımda en ufak mutluluk yok. kalbimin çok hızlı attığını farkedip yere düşecek gibi olunca uyanıyorum.
muhtemelen charlie brown'un aslında kanser bi çocuk olduğu komplo teorisinden etkilendim. ama nisan başlarında psikolojim bu şekilde oluyor mecburen. eğlenmeye devam.
muhtemelen charlie brown'un aslında kanser bi çocuk olduğu komplo teorisinden etkilendim. ama nisan başlarında psikolojim bu şekilde oluyor mecburen. eğlenmeye devam.
Wednesday, February 8, 2017
Tuesday, February 7, 2017
Saturday, September 24, 2016
gün sonunda güzel gün geçirdik dedim iş arkadaşlarıma. güzel günüm buysa ben artık ölmek istiyorum. yalan yalan gülmekten bıktım. benden daha mutlu insanların depresiflik numaralarından bıktım. almak istedikleri arabalardan, yatırımını neye yapması gerektiğini anlatan, tartışan, aynı anılarını 5.defa anlatan insanları dinlemekten bıktım. aylardır kendi yatağımda yatamıyor olmaktan bıktım. işten bıktım. insanlardan bıktım. yemeklerden bıktım. sigaradan bıktım. içkiden bıktım. nefes almaktan, uyuyakalmaktan, uyuyamamaktan, uyumamaktan, müzik dinlemekten bıktım. yapmak istediğim hiç bir şey yok. hiç bir hedefim yok. anlatacak bir şeyim yok. dinlemek istediğim muhabbet yok. görmek istediğim kimse yok. kurtuluş yolu bulamıyorum bu durumdan. ev alayım, araba alayım, film yapayım, kuş vurayım gibi isteklerim yok. hayata dair bir kaygım yok. gelecek planım, kariyer hedefim yok. canımın istediği gibi yaşayamıyorum, çünkü böyle birşeyim de yok. hasta olup kurtarılamamayı bekliyorum. sağlıkla ilgili herhangi bir şeye dikkat etmiyorum. sürekli yorgunum, hep bitkinim. can sıkıntısından ölünmüyor. olmuyor. çaresizlikten ne yapacağımı bilemiyor haldeyim. birgün bilsem bile yapmayacağım. bu lanet başıma neden sarıldı bilmiyorum. yaşıtlarım 2. çocuklarına bakıyor. ben saçımı bile taramadım 15 yıldır. yanlarında 5-6 yaş küçük duruyorum benden 5-6 yaş küçük insanların. siyasetten bahsediyorlar. ben de spongebob'dan. sonra her sorunlarına çözüm söylüyorum. haklı buluyorlar. iyi akşamlar abi diyorlar. gitmesini hiç istemeyeceğim kişi sendin diyorlar. ben de tabanca çok canımı yakar diye düşünüyor oluyorum bu sırada. kusmak istiyorum. ölmeyi beklemek 70 yaşından sonra akla gelmeli. yarı yaşına bile gelmeden noluyor bana böyle? zevk alabileceğim tek şey yok dünyada. her şey biter.
Wednesday, August 10, 2016
Thursday, August 4, 2016
buldum. 2
olanlara inanamıyorum. bir kahve benim aklımı nasıl bu kadar karman çorman etti? 15 yıllık acı kahve. hayat boyu anlattığın en iyi hikayenin final bölümüne yakışır şok. bir çocuk doğar ve adı koyulur. şizofren miyim? hiçbiri yok mu? delirdim mi ya da? buldum. 2
korktuğum ne varsa beni öldürmeyi beceremiyor. umut da beceremedi.
korktuğum ne varsa beni öldürmeyi beceremiyor. umut da beceremedi.
Saturday, July 9, 2016
ratcatcher
gizli gizli dolaşıyor. göremezsin. oralarda bir yerlerde. varlığından haberin var ama görünmüyor. yakalayamazsın çünkü seni takip ediyor. gideceğin yere senden önce varıyor. aklından çıkaramıyorsun, aklından çıkmıyorsun. pis, viran. kalabalıkta kayboluyor, boşlukta görünmüyor. hemen arkanda. sana küfürler ediyor, umudunu tüketiyorsun. sığındığı tek şeyi. o yüzden yok ortada. olsaydı yok olurdu. kamufle. pislik içindeki pislik o "-ki bakmazsın", aydınlıkta zaten yoktur. ümidi yok olurdu, tamamen yok olurdu. tek atış, son şans. kaçmaya yer arıyor. kaçır onu kurtul ondan. başkaları zarar görmesin. ne de masumlar! gözleri parlıyor, ağızları sulanıyor, salyaları akıyor. silahı yok. tam arkanda. hiç değiştirmedi zaten.
ah.gg
ty willard
ah.gg
ty willard
Sunday, June 26, 2016
Saturday, May 28, 2016
Saturday, May 7, 2016
Friday, May 6, 2016
Wednesday, April 20, 2016
Tuesday, April 12, 2016
uyuyamıyorum
memnun olmadığım şeyin ne olduğunu anlayamıyorum bir türlü. son zamanlarda etrafımda eğlenmenin, mutlu olmanın peşine düşmüş insanlar topluluğu var. her kelimesini özenle seçtim şu son cümlenin. ben blog yazmaya döndüm ama. beni bilirsin (yalana bak, bilmekmiş pehh), işler kötü gidiyorsa en iyi bildiğim yöntemlere sığınırım. geçen gece 4 saat sokaklarda dolaştım iş yorgunluğunun üstüne. nefret ettiğim aklımı geri kazanmaya mı çalışıyorum bilmiyorum. etkili bir perişan olma yöntemi. kimselerle görüşemiyorum, görüşünce mutsuz oluyorum, geç kalıyorlar, gelmiyorlar, ben gitmiyorum. çabuk sarhoş olmaya başladım, aklımdan iyi düşünceleri çıkarmaya çalışmakla uğraşıyorum. göz altı torbalarım erişkin düzeye ulaştı. eskisinden daha kambur duruyorum. iyi giden şeyin sadece çalıştığın işin olması çoğu kişi için yeterli bir durumken, bunun aslında ne kadar hastalıklı bir durum olduğunu görmezden mi geliyorlar yoksa gerçekten haklılar mı? mutlu olmam gerekiyorsa neden değilim? mutlu olmak diye bir şeyin imkansızlığını kanıtlamak için ikna kabiliyetinden daha fazla bir şey bulmam lazım. ölümden bahsedip durma serdar diyorlar. etrafta hiçbir şey hakkında bile herşeyden bahseden birileri varken herşeyin baş nedeninden bahsetmekten neden çekinmeliyim bilmiyorum. anlamıyorum. tanrıdan falan bahsedenler var. büyük büyük adamlar. düşünsene yine karanlıktayken aydınlık bilgisayar ekranına bakıp düşünmeye başladım. bu sağlıklı bir şey mi? dün 3 paket sigara içtim, sağlıktan bahsetme bana. etrafta fotoğraf çektirmek için platese giden salaklar var bilmiyor musun? kim daha sağlıklı acaba? geçen gün doğum günümdü ya hani, herkes iyi ki doğdun dedi bana. tabii ki öyle diyecekler, -bunu sürekli tekrar edicem ama, sadece kendi işine yaramıyor olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyorlar ki. beni sadece doğum günümde hatırlıyorlar zaten. yine bir nisan acısı. buna bunalım diyemem ama standart genel geçer kurallar bunalım diyor. havalar güzelleşti, herkesi bir enerji kapladı, cıvıl cıvıllar falan ve benim enerjimi emiyorlar. bunalımsa da buraya giriş yolunu bilmiyorum. çıkıştan bahsedince ise kabul görmüyor. gözüme güneş girerken nasıl mutlu olayım? soğukta üşürken nasıl mutlu olsaydım? bak bu kadar basit aslında kanıtı. ben yokken herşey çok değişti.
Wednesday, March 23, 2016
Yine uyku yok. kaçıyor. 3 ay bekle. ama boşuna. insanların bir şeyi anlamaları için kafalarına odunla vurmak lazım. ima ederek anlatmak da neymiş. uykusuluk bir zor durumda olma hali vücut için. zor durumda beyin her zamankinden daha üretici. çünkü canı yanmakta. düşünme eyleminin bir an önce bitmesini ister. bu yüzden fikir üretmekte başarılıdır. hızlıdır. ürettikçe devamı gelir. kafama odunla vurun. anlatıyorum anlatıyorum anlatamıyorum.
Saturday, January 9, 2016
96 yılı falandı zannediyorum. balıkesir'deyiz biz daha. radiohead dinlemeye başlamışız yeni yeni. 2 tane çocuk intihar etmiş camdan atlayıp. odalarının duvarına da creep'in sözlerini yazmışlar öyle atlamışlar. yazık. annem ve babam odadan çağırdı beni salona. bak bu çocuk sana benziyor dediler. siyaset meydanı izliyorlarmış. harun tekin çıkmış televizyona. onu gösterdiler. satanistliği tartışıyorlarmış siyaset meydanında. annem ve babam da izliyormuş korkarak. korkmuyorlardır ya neyse. harun'dan korusun herkesi birileri. adam suede'i kötüledi geçenlerde ekipmanları iyiydi diye. tüü.
Thursday, December 10, 2015
dayı
acaip. çok acaip. dayı oldum. ufacık bir şey geldi yanımıza. daha ellerini bile bilmiyor, parmaklar karman çorman. hiçbir şey bilmiyor. yemek veriyorlar ağzına, hoşuna gitti yutuyor. hiç, hiçbir şey bilmediğin oldu mu? olmuş, farkında değilmişsin. çocuk sadece ağlıyor her fırsatta. ne oluyor ulan der gibi. ağlıyor, nefes aldığını biliyor ve ciğeri acıyor belki. herşey berbat, alışmadığı gibi. etrafında insanlar var, annesi, babası, anneannesi, babaannesi, dedesi, halası, amcası, teyzesi, dayısı, en yakınları. ama o ağlıyor çünkü bisürü insan var ona bakan. belki daha görmüyor bile gölgeleri dışında. nereye geldim ben böyle! ben de olsam ağlarım. kim bunlar farkında değilim ki, insan var bir sürü. dehşete kapıldım. benim yaşadığım herşeyi yaşayacak. hatırladığım herşeyi o da geçirecek. hayatımda hatırladığım her şeyi. çoğu zaman neden geldim diyecek. kafasına sıkmak isteyecek ama yapamayacak korktuğu için. korkuyor herşeyden. korkacak da. insanlardan korkacak. nerede olduğunu hiç bilmeyecek. geçiştirecek, boşverecek, kendi kafasını yiyip bitirecek. delinin teki olmazsa ne olayım. bir insanın delinin teki olmamasını anlayamıyorum. yalan arkadaşlıklar, gerçek ölümler, uzak kalmalar, yıpranma, uykusuzluk, hepsini yaşayacak. dehşete kapılıyorum. çok küçük. ölüğümde arkamdan en çok ağlayacak kişiyle tanıştım. ben öyle yapmıştım. bunu biliyorum işte.
Monday, November 23, 2015
bana neden artık blog yazmıyorsun diyorlar. 2 sene öncesine göre çok daha şımarık, kendini beğenmiş, çok şeyi boşvermiş, küfürbaz, rahat, umursamaz, götü kalkık biri oldum da ondan. zaten az kişiyle görüşüyorum. onları da kaybederim muhtemelen. hmmm aslında kulağıma hoş geldi. kaybedecek bişeyim yok. zamanım dışında. hmmm kulağıma bu da hoş geldi. insan neyi kaybeder? cüzdanını falan. kendimi tekrar ederim yine yazarsam. müzik tekrarlardan oluşur. hmmm hoşuma gitti. uzun uzun yerin dibine sokacağım ne çok şey var. birikmiş. dur.
Tuesday, May 12, 2015
herkes gitti mi?
tamam.
ULAN! oh be tamam.
bak şimdi çok güzel bişeyden bahsedicem. ısrar.
bişey için 1 dememiş 2 dememiş 3 dememiş ısrar etmişsin. ISRAR.
1. istek sonunda ısrar eden kişi bi tepki almış. OLUMSUZ. geçtik.
2. sonunda da tepki OLUMSUZ. geçtik.
şimdi biraz mantıklı düşün arkadaşım. ısrar eden kişi ilk ikisi sonunda zaten 3. seferde de olumsuz tepki alacak. bunu gördü birader ilk 2 seferinde. 3. ısrarında gelecek olan olumsuz tepkiye karşı bir antitez üretmiştir sonunda. planı hazır. bu seferki olumsuz tepki üstüne taş gibi bir hamle yapacak. armut gibi kalacaksın sonrasında.
bokstan düşünelim. kübalı boksör sürekli sol direktlerle çalışıyor. karşısındaki amerikalı boksör 4.direktten sonra uyanıyor ve aldığı her 2. direkt yumruktan sonra sol kroşe atmaya başlıyor. kübalı boksör aldığı 2. kroşeden sonra akıllanır ve sol direktlerinin 2.sinden sonra gelecek olan sol kroşeyi bilir. 2 sol direkt sonrası sağ direkti hazır eder ve amerikalıyı yere serer. satranç gibi bişey.
ha nereye gelicem, ısrar varsa sonraki hamleyi de yapmayı akıl eder ısrar eden kişi bir süre sonra. ısrarlara ters cevap rakibi korkutur. amerikalının aldığı 8 direktten sonra sağ direktle cevap vermesi onu dünya şampiyonu yapar.
teşekkür ederim.
tamam.
ULAN! oh be tamam.
bak şimdi çok güzel bişeyden bahsedicem. ısrar.
bişey için 1 dememiş 2 dememiş 3 dememiş ısrar etmişsin. ISRAR.
1. istek sonunda ısrar eden kişi bi tepki almış. OLUMSUZ. geçtik.
2. sonunda da tepki OLUMSUZ. geçtik.
şimdi biraz mantıklı düşün arkadaşım. ısrar eden kişi ilk ikisi sonunda zaten 3. seferde de olumsuz tepki alacak. bunu gördü birader ilk 2 seferinde. 3. ısrarında gelecek olan olumsuz tepkiye karşı bir antitez üretmiştir sonunda. planı hazır. bu seferki olumsuz tepki üstüne taş gibi bir hamle yapacak. armut gibi kalacaksın sonrasında.
bokstan düşünelim. kübalı boksör sürekli sol direktlerle çalışıyor. karşısındaki amerikalı boksör 4.direktten sonra uyanıyor ve aldığı her 2. direkt yumruktan sonra sol kroşe atmaya başlıyor. kübalı boksör aldığı 2. kroşeden sonra akıllanır ve sol direktlerinin 2.sinden sonra gelecek olan sol kroşeyi bilir. 2 sol direkt sonrası sağ direkti hazır eder ve amerikalıyı yere serer. satranç gibi bişey.
ha nereye gelicem, ısrar varsa sonraki hamleyi de yapmayı akıl eder ısrar eden kişi bir süre sonra. ısrarlara ters cevap rakibi korkutur. amerikalının aldığı 8 direktten sonra sağ direktle cevap vermesi onu dünya şampiyonu yapar.
teşekkür ederim.
Tuesday, September 9, 2014
Friday, August 29, 2014
balıklar
bul ve korkut.
ah siz insanlar korkularınız ne kadar da önyargılı!
bildiğin gibi değil.
arkalarından ağlamamak için bütün manyakları bizzat buluyorum.
bul ve korkut. bul ve korkut.
ah siz insanlar korkularınız ne kadar da önyargılı!
bildiğin gibi değil.
arkalarından ağlamamak için bütün manyakları bizzat buluyorum.
bul ve korkut. bul ve korkut.
Sunday, June 1, 2014
Tuesday, May 13, 2014
Tuesday, August 27, 2013
Thursday, August 22, 2013
Wednesday, January 9, 2013
Saturday, January 5, 2013
Tuesday, December 25, 2012
Monday, October 15, 2012
Friday, July 27, 2012
Friday, April 20, 2012
Saturday, April 14, 2012
13. Cuma
Sıcaklığı bilmiyorum ama 24 yine oradaydı (ters 42). Omzumdaki melek gözümün içine bakıyordu. Hiçbir yerde dur işareti görmedim. En az 4 sene oldu ve en fazla 5 metre yukarıdayım. Günlerden 13 ve cuma. İtiraf edin yarın beni kimin öldürmesine karar verdiniz?
Wednesday, April 11, 2012
Tuesday, March 20, 2012
Saturday, March 17, 2012
bileğimde bir koku. hayatımın anlamı bu. koklayınca anlıyorum 2 sene sonrasında. cinayet bile işlerim bunun yüzünden. hayat çok acımasızsın. ne dediğimi anında anlayan birisi var. bu en önemli şey. 2 senenin en güzel uykusu geliyor az sonra. tamamen bileğimle. ağlamamak için zor duruyorum. hatta damlıyor bile.
Friday, March 16, 2012
Sunday, March 11, 2012
özür dilemek
suratıma yumruğu attıktan sonra oradan kan akarken özür dilemek boş laftan başka bir şey değil. özür dilerken o kanı kendi eliyle siliyor olması önemli. insanların telafi etmeyecekleri şeyler için özür dilemeleri saçmalık.
Saturday, March 10, 2012
Tuesday, March 6, 2012
Thursday, March 1, 2012
Wednesday, February 22, 2012
Monday, February 20, 2012
the day is not today
yıldızları özlemişim şimdi sigara içerken farkettim. geçen sene bu günlerde kıbrıs'ta ne çok izlemiştim tüfeğe sarılıp. ara sıra çok fena oluyor böyle yıldızlarımı hatırlamak o karanlığın içinde. ağır geliyor. yıldızlar, imgedir ve uzaktır.
Sunday, February 19, 2012
6 gecedir hatırı sayılır derecede içmeme rağmen hala hatasız bir iş daha organize edebildiğimi görmeye bayılıyorum. buna rağmen hala sadece kendimi ilgilendiren konularda nasıl oluyor da %100 başarısızlık sağlıyorum ben bundan hiçbir şey anlayabilmiş değilim. sadece kendi işine yaramadığın bir dünya çok lanet bişey. bence sırf bu yüzden bile benden çok süper bişey olur ama bir türlü onun ne olduğunu bulabilmiş değilim.
Monday, February 13, 2012
Saturday, February 11, 2012
şimdi şöyle oldu, herşeye yeniden başlıyorum. işten de istifa ettim. oh. baktın olmuyor, bırakacaksın. bıraktım hepsini. şimdi baştan başlıyorum. hepsi de böyle 2gün içinde üst üste geldi, herşeyden kurtulmuş oldum. heyecan, macera, aksiyon, aşk, dram, komedi, korku, paranoya, tesadüf, umut huhuuuvv.
Wednesday, February 1, 2012
dosya
Sorun çözmek, sıkıntılı mı? Boşversene hangi sorunu çözebiliyorsun ki? Varacağın sonuç yeni sorunlar yaratacak. Hayatın şartı bu aslında. Boş oturmayı beklemiyorsun herhalde. Düşündüğün sürece sorunlar çıkacak çünkü döngü de hayatın şartı. Bazen hiç beklemediğin şeyler acaip dengeni bozuyor. Sadece orada oturuyor oluyorsun ama. Takıntılı yaratıklarız, bu yüzden özgür kalmamız mümkün değil hiçbir zaman. Sadece dengeni tekrar kurmaya çalışmak bile takıntı. Derler ya "kaybedecek birşeyinin kalmaması özgürlüktür" diye, özgür kalmak için kasıtlı kaybetmek nedir peki? Fight Club'tır tamam. Ama filmde değiliz unutma. Gidip de evini yakamazsın gerçek hayatta. Onun yerine sağlığına dikkat etmezsin kolayca hasta olabilmek için. Sıkıldığın sevgilini çok seviyor gibi yapıp fazla üstüne düşersin, senden onun ayrılmasını sağlayıp başına dert olmaması için. Zayıf kalırsın güç gerektiren işleri yapamamak için. Herkesin konuştuğu yerde suskun kalırsın, nasıl olsa kimse kimseyi dinlemediği için. Sevmediğin oyunu her seferinde kasıtlı kaybedersin, seni illaki yenmek isteyenden kurtulmak için. Buna katılıyorum pasif kalarak özgürlüğe ulaşabilirsin. Ama benim aslen düşüncem kimseye aslında ne istediğini göstermek zorunda olmamak özgürlüktür. Yaşantımızın mühendisliğini yapamıyoruz, çünkü tesadüf denen garip bir yaratık var. Bütün bu sorunların kaynağı. Kafanın tesadüfü yakalamak üzerine çalıştığını anladığın anda herhangi bir harf, yazı, nota, şekil, işaret, taş parçası, su, şu, bu, sorunun merkezi oluveriyor ve onu çözmeye çalışmaktan başka hayatının anlamı kalmıyor. Anlatıyorum falan filan ama nasıl yapıp da beceriyorum ve iyi başladığım herşeyi her seferinde bir anda bok etmeyi becerebiliyorum? En büyük sorunum bu. Özgürlüğün anlamı olarak nitelediğin şeyi yapmaktan vazgeçtiğin anda içinden çıkamayacağın kadar karmaşıklaşıyor çözmeye çalıştığın sorun. Sonunda elinde hiçbir şey kalmıyor uzun uzun cümlelerden başka.
Monday, January 30, 2012
Geçen yıl şu günlerde djlik yapacağım bi gece için şöyle bişeyler yazmışım. Şimdi gördüm çok güldüm.
90'ların brit-pop ve 2000'lerin indie-rock merkezli gruplarının yüzümüzü güldürmekle ağlatmak arasında kararsız kalan şarkılarıyla gece içinde ani ...psikoloji değişimleri sağlayabilmek amaçlanacak.
Bir nevi deney. Biraz ekşi.
-------------------------- -------------------------- ------------------
Tabi bu yukarıdaki sadece yazmak gerekli olan tanıtım yazısıydı. Ama işin aslı şu ki büyük bir bunalımın kapısındayım. İçeri girmem için sadece bir iki gün kaldı. 6 Ocak'a kadar girmiş olur muyum bilmiyorum. Önümüzdeki günler gösterecek bunu. Ama düşünüyorum da, güzel bir salı akşamı arkadaşlarıyla birlikte Peyote'ye muhabbet etmeye gelmiş birisi için bu eğlence ortamına uygun şeyler çalmayacağımı biliyorum. Çünkü gerçekten orada oturup bütün gece cd değiştirmek yer yer sıkıcı olan bir durum. Eh o an itibariyle bu ruh haline sahip, üstelik de bunalıma yeni girmiş birinin çalacağı şeyler canınızı sıkacaktır gibi geliyor bana. Gerçekten canınızı sıkmak istemem. Ama öyle oluyor napayım:/
-------------------------- -------------------------- ------------------
Aslında paniğe kapılmamak gerekli. Sonuçta daha önce eğlendirebildiğim zamanlar da oldu. Aslında çok basit bir formülü de var. Arka arkaya çalacağım iki Smiths şarkısıyla bile birden insanların yüzü gülmeye başlıyor. Bu durum ne kadar acıklı ama neyse. Kimbilir belki önümüzdeki 2-3 gün içinde durum iyiye gider. Tarih vermem gerekirse 2 Ocak'ta kesin durumum belli olur sanırım. Belki de iyi olurum. Tam buraya Kilink-Çocuk Apart güzel giderdi mesela. "Belki yarın güzel olur...". "Tam buraya" dedim de söylemeden geçmeyeyim. Tamburada-Merdivenler çaldığım her anda oynamaya başlayan insanlar oluyor salonda illaki. Aslında eğlendirmenin formülü de belli. Arkasından hemen Morrissey-I Will See You In Far Off Places çalıp sonrasına da Tim Booth-Monkey God ve Massive Attack-Inertia Creeps çalarsan içeride oynamaya başlamayan kimse kalmaz (ben hariç). Massive Attack demişken yeni albümdeki "Dobro" da bu oynaklar kategorisini zorlayacak şimdiden söyleyeyim. Ama işin eğlenceli yanı ne biliyor musunuz, bütün bu eğlencenin arkasından ayağa kalkmış insanların adrenalinleri henüz ağızlarındayken onu yutmalarını sağlamak. Tüm bu eğlencenin dibine dinamit koyup kendi kendime pis pis sırıtmak gecenin en sevdiğim anı. Düşünsenize ayaktasınız, göbek atmakla meşgulsünüz ama aniden Jeff Buckley'nin sesiyle irkiliyorsunuz... Sanırım demeye çalıştığım ekşilik bu. Ama bol vitaminli endişelenmeyin. Neyse. Nasıl olsa gelmiceksiniz:/
-------------------------- -------------------------- ------------------
Ah sanki "sadece göbek atılarak eğlenilebilir" demişim gibi bir anlam bile çıkartılabilirmiş yukarıdaki cümlelerden. Ama orada kilit bir parantez var ki bu düşünceyi boşa çıkartır. Parantezleri seviyorum gerçekten. İçlerini özgürce dolduruyorsun ve cümleye anlam katıyor. Bir parantezin içini istediğin gibi doldurabilirsin, istediğin yere de koyabilirsin ve cümlen kuvvetlenir. Bilmem farkettiniz mi ama parantez şarkılar var bi de. İstediğin an çalabilirsin ve yaratmak istediğin atmosfere her açıdan destek olur. Bu kategoriye Travis, James ve The Verve şarkıları giriyor. Gerçekten ekşi.
-------------------------- -------------------------- ------------------
Aslında hepsi boş tabi :/
90'ların brit-pop ve 2000'lerin indie-rock merkezli gruplarının yüzümüzü güldürmekle ağlatmak arasında kararsız kalan şarkılarıyla gece içinde ani ...psikoloji değişimleri sağlayabilmek amaçlanacak.
Bir nevi deney. Biraz ekşi.
--------------------------
Tabi bu yukarıdaki sadece yazmak gerekli olan tanıtım yazısıydı. Ama işin aslı şu ki büyük bir bunalımın kapısındayım. İçeri girmem için sadece bir iki gün kaldı. 6 Ocak'a kadar girmiş olur muyum bilmiyorum. Önümüzdeki günler gösterecek bunu. Ama düşünüyorum da, güzel bir salı akşamı arkadaşlarıyla birlikte Peyote'ye muhabbet etmeye gelmiş birisi için bu eğlence ortamına uygun şeyler çalmayacağımı biliyorum. Çünkü gerçekten orada oturup bütün gece cd değiştirmek yer yer sıkıcı olan bir durum. Eh o an itibariyle bu ruh haline sahip, üstelik de bunalıma yeni girmiş birinin çalacağı şeyler canınızı sıkacaktır gibi geliyor bana. Gerçekten canınızı sıkmak istemem. Ama öyle oluyor napayım:/
--------------------------
Aslında paniğe kapılmamak gerekli. Sonuçta daha önce eğlendirebildiğim zamanlar da oldu. Aslında çok basit bir formülü de var. Arka arkaya çalacağım iki Smiths şarkısıyla bile birden insanların yüzü gülmeye başlıyor. Bu durum ne kadar acıklı ama neyse. Kimbilir belki önümüzdeki 2-3 gün içinde durum iyiye gider. Tarih vermem gerekirse 2 Ocak'ta kesin durumum belli olur sanırım. Belki de iyi olurum. Tam buraya Kilink-Çocuk Apart güzel giderdi mesela. "Belki yarın güzel olur...". "Tam buraya" dedim de söylemeden geçmeyeyim. Tamburada-Merdivenler çaldığım her anda oynamaya başlayan insanlar oluyor salonda illaki. Aslında eğlendirmenin formülü de belli. Arkasından hemen Morrissey-I Will See You In Far Off Places çalıp sonrasına da Tim Booth-Monkey God ve Massive Attack-Inertia Creeps çalarsan içeride oynamaya başlamayan kimse kalmaz (ben hariç). Massive Attack demişken yeni albümdeki "Dobro" da bu oynaklar kategorisini zorlayacak şimdiden söyleyeyim. Ama işin eğlenceli yanı ne biliyor musunuz, bütün bu eğlencenin arkasından ayağa kalkmış insanların adrenalinleri henüz ağızlarındayken onu yutmalarını sağlamak. Tüm bu eğlencenin dibine dinamit koyup kendi kendime pis pis sırıtmak gecenin en sevdiğim anı. Düşünsenize ayaktasınız, göbek atmakla meşgulsünüz ama aniden Jeff Buckley'nin sesiyle irkiliyorsunuz... Sanırım demeye çalıştığım ekşilik bu. Ama bol vitaminli endişelenmeyin. Neyse. Nasıl olsa gelmiceksiniz:/
--------------------------
Ah sanki "sadece göbek atılarak eğlenilebilir" demişim gibi bir anlam bile çıkartılabilirmiş yukarıdaki cümlelerden. Ama orada kilit bir parantez var ki bu düşünceyi boşa çıkartır. Parantezleri seviyorum gerçekten. İçlerini özgürce dolduruyorsun ve cümleye anlam katıyor. Bir parantezin içini istediğin gibi doldurabilirsin, istediğin yere de koyabilirsin ve cümlen kuvvetlenir. Bilmem farkettiniz mi ama parantez şarkılar var bi de. İstediğin an çalabilirsin ve yaratmak istediğin atmosfere her açıdan destek olur. Bu kategoriye Travis, James ve The Verve şarkıları giriyor. Gerçekten ekşi.
--------------------------
Aslında hepsi boş tabi :/
Friday, January 27, 2012
delirdim mi gerçekten? yaptıklarımı öğrenenler ve bilenler deli diyor. bilmiyorum. o kadar da deli değilim bence. hatta mükemmel bir planla başarılı olduğumu bile söyleyebilirim. deli değilim. abartıyor olabilirim. sıkıcı hayatıma macera katıyorum ve gerçekten istediğim bişey için yaptığımı biliyorum. gecenin bir saati bu soğukta 2+2 saat yolu gitmeyi göze almak deli işi. ama insanlar aslında böyle şeyler yapmayacak kadar tembel oldukları için sıkılıyorlar. tabiki onunla tanışmak için olmasa ben de planlamazdım muhtemelen. üzgün ama mutluyum. bu nasıl oluyor, ne demek oluyor ben de bilmiyorum. midemde ağrısı.
Tuesday, January 24, 2012
Sunday, January 22, 2012
Tuesday, January 17, 2012
Monday, January 16, 2012
Thursday, January 12, 2012
Saturday, January 7, 2012
yok ben istanbul'lu olmuşum. birisine mesaj attım, daha cevabını almadan (bu arada gerçekten önemli bir konuydu) 1-2 saat sonra istiklal'de karşılaştım(her zamanki gibi tramvay yolunun üstünde, caddenin tam ortasında). daha sonra taksiyle eve dönerken taksi başka bi taksinin yanında durdu. yanında durduğumuz taksici ali abiydi. ismimle selamladı beni. bu kadar. serdarcığım tesadüf deme artık kafamızı s*ktin.
Friday, December 30, 2011
Monday, December 19, 2011
Wednesday, December 14, 2011
Sunday, December 11, 2011
2 gece üst üste içtikten sonra 3. gün içtiğinde doğrudan baş ağrının geçmesine neden oluyor. 2 gece üst üste olan şeyler 3 günde insana iyi hissettiriyor. 2 gece üst üste uzaktan bakmak bile. bu arada ne zaman hayatın benim için kötü gittiğini düşünmeye başladıysam galatasaray iyi gitmeye başlıyor ve mutluluk veriyor alttan alttan. futbol kitlelerin afyonudur, tek kişilik kitleyim.
Saturday, December 10, 2011
Sunday, December 4, 2011
ballad
annem bana bu akşam "geberip gideceksin haberin yok" dedi. insan annesine "istediğim de o zaten" yada "seni bekliyorum sadece" diyemiyor ki. herşey tamam işte, askerliği bitirdik, iş bulduk çalışıyoruz ne değişti? her gün en az bir önceki kadar kötü. gözlerin görmek istemediklerini görüyor ama görmeden geçirebildiğin bir yaşam da düşünemiyorsun. kulakların yüksek sesli müzikten artık az işitmeye başladı ve hala etraftaki gürültüyü duymamak için yüksek sesle dinlemeye devam ediyorsun. ayrıca sürekli bir uğultu duyuyorsun. kafan uğulduyor. parmak uçların alkolün etkisinde ve dokunduğunu farketmiyorsun. ellerindeki yaralara dokunmak, kanatmak zevk haline geliyor çünkü acıyı hissedebiliyorsun sadece. dudakların çatlak, dizlerin ağrıyor. ya olmasalardı? bilgisayarın ekranını kirpiklerin kapatıyor, ışıl ışıllar. sonra gidip çocukluk resimlerine bakıyorsun ve herşeye lanet ediyorsun. ne kadar temiz görünüyorsun. ne geçti başından ki aynada şimdi böylesin? hiç mi? tek kabahat görmek mi? gözlerini kapatabiliyor musun? di mi hayat ne güzel. lanet olsun.
Thursday, December 1, 2011
Sunday, November 27, 2011
Tuesday, November 15, 2011
Subscribe to:
Posts (Atom)