Thursday, May 26, 2011

Kara kaplı defterden çıkanlar


Manisa notları (acemilik)

* Oturup da marş notu tutacak değilim herhalde.

* Bir elde kalem diğerinde tüfek.

* İnsanların toplu halde yaptıkları şeyler anında tam tersi şeyleri yapınca alanın daha fazla oluyor. Yine sürü psikolojisinin tersini kullanmak. Kurt.

* Zaman geçirmek için abuk subuk şeyler yapıyoruz işte. 3 gündür söylediğimiz marşı yazdırıyorlar şimdi.

* Cumartesi geceleri saat 9da daha dışarı çıkmaya hazırlanıyor olurdum. Dün yatmıştım bile o saatte.

* İnsan olan yerde yaşamak zor. Birbirleriyle samimi olmaya başladıkça işin bokunu çıkarmaya başlıyorlar. Kim olursa olsun aynı. İnsanlardan uzak dur.

* Ufak ufak gruplara bölünüp kendi kurallarını koymaya çalışıyorlar. Grup olup güç arıyorlar. Bu güçle eğlenmeye, bişeyler kazanmaya çalışıyorlar. Gerekirse kurallara uymamayı bile göze alıyorlar.

* 6666 psikolojik destek hattıymış. Acaba ne kadar başarılı? Acaba ne kadar kafa?

* Bu sabaha ıslıkla Sonic Youth çalarak başladım. Sonra elime tüfek verdiler.

* Cahil adamların anlatacakları kulaktan dolma hikayeleri çok fazla.

* Hayatımda gördüğüm en acaip şey; 10.09.2008'den beri kimin banyo yaptığının listesini tutup imza attırıyorlar. 2 yıllık liste gördüm.

* Sabah Obstacle 1'la başladım. Kahvaltıda Spongebob kaplı çikolata paketi görmek güzel geldi.

* "Gündüz ışığı göremeyiz" dedi.

* Primal Scream - Kill All Hippies

* Boş silah ağırlık olmaktan başka neye yarar? Boş adam da aynen.

* Sıkıldım.
Askeriyenin en büyük sıkıntısı sigara. Temizlikte neredeyse sadece izmariti toplanıyor. Molalarda sigara izni verilip verilmemesi büyük olay oluyor. Buraya gelirken yanıma 1 kitap aldım. Paul Auster - Duman.

* Bir yerimiz kirlense başka bir yerimize silerek temizliyoruz. Dirsek pantolona, el parkaya...

* Asker koğuşunda ıslıkla Smiths şarkısı çalmaktan daha komik bişey yapmamıştım.

* Şu sıralarda neden uzunları öne koyarlar ki? Merak ediyorum ne oluyor önde. Göremiyorum.

* Ziyaretçinin gelip gitmesi de tuhaf-kötü oluyormuş.

* Kahve makinesinde sütlü çikolatanın kodu 42.

* Yan taraftaki bir çukur üzerine en fazla bu kadar çok espri üretilebilir.

* Ateş edip vurdum diye sevinmek yada sevinmemek.

* Gece dışarıda olmanın güzelliğini 400 adamla yanyana olmak bile bozamıyor.

* Hepbir ağızdan öksürük. Donumuza kadar ıslağız.

* İzin için dışarı çıkınca herkes bana bakıyormuş gibi hissettim. Ne demeli şimdi?

* İçerisi iyi, dışarısı kötü, içerisi iyi, dışarısı kötü,...

* Gecenin karanlığında toprağa yatıp gökyüzünün renklerini izlemek muhteşem. Ceza bile olsa. Bidaha bu zevki nerede bulurum? Sipil dağı rengarenk.

* Bunları bidaha okuduğumda kafam yerinde değilmiş gibi hissediyorum.

Kıbrıs notları

* Uyum sağlamak için istekli olmasan da bir süre sonra korku, mecburiyet yaratıyor. Aptalca asker konuları hakkında not tutmaya bile başladım.

* Müzik dinlemek hiç bu kadar anlamlı ve sevgili olmamıştı. Sevgilimle beraberim. Onunla gizli gizli buluştuk.

* Dolabındaki tadelleyi farenin yemiş olması umurunda bile olmaz. Yada hiçbirşey.

* Botu yıkadım, boyadım, işim bitti, gök gürledi.

* 22 Ocak'ı sessiz geçirme mutluluğu.

* Doğru soruları sormak önemli demek ki.

* 12 km koşup arkasından engelli koşu parkuru koşup arkasından zemin düzleme yapıp arkasından koğuş yıkama yapabiliyorum.

* Ocağın 23'ünde sokakta üzerimde yalnızca donla gezebildim. Banyoya gidiyorum canım.

* Vücuda giren kimyasal herşey kafa yapmaya başlıyor bir süre sonra. Ağrı kesici iğne bile. 2 hapım da var artık ağrı kesici ve kas gevşetici. Önemli olan niyet.

* NÖBET NEDİR?
30 Ocak'ı 31 Ocak'a bağlayan gece. İlk gece nöbeti. Saat 04.00. 5dk geçmiş bile aslında. Soğuk olur sanıyordum ama değilmiş o kadar da ya. Massive Attack - Group Four çalıyor kafamda. Oha ya geçen arabalar durmasın diye nolur durma nolur durma diye dua ediyorum gidene kadar.
Çıt yok etrafta. Oyunlardaki o salak bekçiler gibiyim. Kulübede göğsümden yukarısı görünerek mal gibi dikiliyorum. Paranoyanın tam zamanı ama aslında hiç zamanı da değil. Şu anda birşey gördüm zannedip taburu ayağa kaldırabilirim. Tüfek çeneme çarptı. Zaten dün gece de atışta gözümü morartmıştı. Bu sabah adamın biri oha dayak yemiş gibisin, iki gözün de mosmor dedi bana. Öteki gözüme ne olduğunu ben de bilmiyorum. Bi de belimin ne halde olduğunu bilse. Çıt yok. Sokaktayım, yemyeşil bir tarlaya bakıyorum ve çıt yok. Ama baykuşlar sessiz uçuyormuş onu öğrendim. 04.18'miş. Yıldızları seyredecektim ama hava kapalı. Araba nolur durma. Güneşin doğuşuna daha var ama. Kıbrısta da aynı doğuyorsa dünyanın farklı yerlerine gidip gün doğumunu seyretme düşü kuranların boş işlerle uğraştığı hissine kapılacağım. Tüfek çeneme çarptı. Görüntü çok net, sis, pus yok. Hava da temiz. İlerideki nöbet kulübesindeki nöbetçiyi görmüyorum ışıklardan. Ama düdüklerimiz var. Anlaşabiliriz. Tabi düdükler ötüyorsa. 2 Aydır üzerimde ama daha hiç öttürmedim. Öteki nöbetçi denemiştir herhalde, belki, bilmiyorum. Aslında anormal hayatımın normale en yakın günü olacak muhtemelen. Uykusuz, gözleri mor, beli ağrıyan. Ağrı kesici ve kas gevşeticim vücudumun kimyasal ihtiyacını karşılıyor. Bir kas gevşeticinin beyine etki ettiğini test ettim, onaylıyorum, ama çok şaşırıyorum. "Kassız organ beyine kas gevşeticinin etkileri" koymak gerek bu yazının adını. 04.31. Sabahki ilk nöbetime benden sonraki nöbetçi 1 saat geç getirildiği için 2 saat yerine 3 saat nöbet tuttunca şu anda kalan nöbet dakikam konusunda endişe duydum. Ama karşıdan gelen araba daha endişelendiriyor. Nolur durma. Gitti. Şu anda birilerinin beni izliyor olma ihtimali ne kadar acaba? Arkamda ayak sesi duyduğuma yemin edebilirim. bu nasıl bir adalet? Çevremde (varsa) herkes karanlıkta, ama ben ışığın altındayım. Ama bir avantajım var. Parolayı sorduklarımdan cevap veremeyen 26 tanesini vurabilirim. 80 kurşunum var şu anda. 1.sini havaya, 2.sini yere sıkmam gerektiği göz önüne alınırsa 26 adam vurma hakkım var nöbette. Ama dün gece atışında 50m'den 2de sıfır attığımı düşünürsek işimin zor olduğunu söyleyebilirim. Bu yüzden karşıdan gelen araba nolur durmasın. Hem daha öğlen 12.00-14.00 nöbetim var. Arada hiç uyumayacağım. Gerçekten normal hayatım gibi. Bi de bu arada kafamda şu yüzü gözü kapatan maske berelerden var. Yani nöbetçiyi değil de Serdar'ı öldürmeye gelen birisi olursa oldukça şanslıyım. Tabi bir de kasatura vermiş olsalardı daha şanslı olurdum belki. Kocaman bir arazide ışığın altında dikiliyorum ve şanstan bahsediyorum. Yine ayak sesi duyduğuma yemin edebilirim. Saat 05.05 berabere. Neyse ki 2 saat ayakta dikilmek gibi gereksiz alışkanlıklarım daha önceden de vardı. Zaten buradaki düzenli hayat daha zora soktu beni. Düzen nöbetle ve bel ağrısı yüzünden bozulmaya başladığından beri daha kendimim. Bi de suyum olsaydı:/ Sonuçta burada da aynı yıldızlar görünüyor. Aaa arkadan ay da görünmeye başladı 05.15. Evet nöbetleri sevdim. Gece nöbetlerini ekstradan sevdim. Karışan görüşen yok, tek başına rahatsın. Gerçekten burada tek başına kalmayı özlüyor insan. Birey olmayı. Asıl rahatlık ve keyif bu.

* Tadelle'nin bu beyaz çikolata kaplısına bayıldım.

* Saat 22.33 ve 22.44te saate baktım. Ne nöbet ama!

* Sürekli üstümden uçaklar geçiyor. Nöbetteyken çok garip geldi. Görev buradan kimsenin geçmemesi. Ama adamlar -ki koca uçak dolusu adam yüzlerce metre tepemden, bu saatte vızır vızır geçip gidiyor. Ben de oturdum bunu yazıyorum.

* Hayır bi de saatlerce dışarıda oturup yazı yazmamış birisi olsaydım burada ne düşünüyor olurdum acaba? 200m ilerimdeki nöbetçi adam evli+çocuklu, benden de küçük. O ne düşünüyor ki? Zavallı.

* Werther kadar cesur olamadık belki. Belki de daha cesuruz. Sonuçta elimizde hiçbir şey yok. Ne Werther'in ne bizim. "Neden? Hala yaşıyoruz, hayatımız var elimizde" denilebilir. Marvin'in cevabı kesin; Bana hayattan bahsetme. Peki Marvin'i ayakta tutan şey neydi? Evet hepsini çok sevdik. Ama her seferinde yine çok sevdik. Sevmeyi sevmek mi peki bu? Hep olmadı, olmayacağını da hep bildik zaten. Acıyı sevmek mi bu? Geri döndüğüm zaman boynuma atlayacak, boynuna atlayacağım kimse olmamasına rağmen neden hiçbirisi aklımdan çıkmıyor? Hiçbirine içimde aslında kızamıyorum? Bunun kötü bir şey olmadığını kime nasıl anlatabilirim? Anlatmalı mıyım? Hep bu sınırda mı takılacağız? Önceki sevgililerimizi gerçekten çok sevmiş olmak hep suç mu olacak? Can mı sıkacak? Sorun mu çıkaracak? Neden bunun bir derecesi olmak zorunda? İllaki Werther gibi mi bitmesi gerek? Ya gerçekten onun gibi değilsek? Ya o kadar,mükemmel değilse? Suç niye hep bizde?

* Herkes için kendi kötüsü en kötüdür. Ve herkesin kötüsünün daha kötüsü herkese uğrar.

* Sosyal tespitler yapmak için aşırı tuhaf bir yer. Rhianna ve Katy Perry dinleyebiliyorlar bir anda.

* Gündüz 10-12 nöbeti. Güneş var, soğuk yok, sıcak da yok. Kuşlar, böcekler, top atışı sesleri. Bir pazartesi öğleninde doğa gezintisi gibi düşünelim.

* Biliyorum burada olmam kimsenin umurunda bile değil.

* 16-18 nöbeti. Kıbrısta güneşin batışı No Suprises'la çok güzel.

* Bir zamanlar sadece görebilmek için 2 saatten fazla beklediğim kişiler vardı. 2 saat nöbet ne ki? Sonuçta göremiyordum.

* Viziteci olmak demek bütün ilaçların elimde olması demek. Bütün ilaçların elimde olmasının ne demek olduğunu tartışmaya gerek yok zaten.

* Birşeyler düşünmek isteyip, planlar yapmak isteyip plan yapılacak konunun gelecekle ilgili değil de geçmişteki hadiseler üzerine şekillendirilmeye çalışılmasından hoşlanmıyorum. Ama kafam hala bunu başaramıyor.

* Şubat soğuğunda gecenin 11'inde, yalnız başına rüzgar uğultuları altında bir tüfeğe sarılıp oturuyorsun. Bundan daha psikopatça ne olabilir ki?

* Cumartesi gecesi dışarıdayım işte. 00.00-02.00 nöbeti. Ha Taksim'in göbeğinde sıkılmışsın kalabalıkta, ha Kıbrıs'ın tarlasında sıkılmışsın yalnız başına.

* Sağ ayak topuğumdan başlayıp aşil tendonuma ve ayak bileğime kadar olan kısım, belimin sağ tarafı, sırtım, karnım, sol kuluncum ağrıyor, sağ burun deliğimde, sol dirseğimde ve sol orta parmağımda yaralar var, sağ kalçamda da ağrı varmış, son günlerde midem çok gaz yapıyor, muhtemel bir tansiyon yüksekliğinden dolayı bazen kulaklarımda basınç oluyor.

* Buradaki herkes askerlikten sıkıldığını söylüyor. Ben yaşamaktan sıkıldım. Üzerimde 80 kurşun ve çalışır durumda bir tüfek varken söyledim bunu. Evet çoğu kişi gibi ben de cumartesi gecesi saat 2'ye yaklaşırken böyle abuk subuk konuşabiliyorum işte.

* Gecenin bir saatinde tarla ortasında 2 saattir tek başına dikilip sonra birden bire sadece 1 kere kahkaha atan birisi görürseniz onun hakkında ne düşünürsünüz? Ne olur kötü düşünmeyin.

* Bu gece çalıyor olsaydım gece Calexico - Woven Birds'le biterdi. Bitiriyorum.

* Sanayide çalışan zenci de gördüm.

* Herhalde sevap diye bişey varsa şu son günlerde vizitecilik adı altında yaptığım şeylerdir.

* Askerlik insana 2 saat boyunca yağmur altında Jeff Buckley dinleme imkanı da sunuyor.

* Pioneer The Falls'un daha önce arkasında ambulans efektli haline bayılmıştım. Şimdi de gökgürültülü versiyonuna bayıldım.

* Tam 34 saat oldu uykusuzum. O ambulans sirenini içeriden duymak çok farklıymış. Yatarken ne zaman içeriden duyucam bakalım.

* Ben buradayken dışarıda herşeyin ben oradaykenkiyle aynı olması çok canımı sıktı. Herşey aynen devam ediyor, benli yada bensiz. Durum böyle olunca benim kaç günümün kaldığını kimsenin bilmesinin gerekmediği anlamı çıkıyor. Aslında böyle olacağını biliyordum ama yüzleşince kendini kötü hissediyorsun. Biliyorum burada olmam kimsenin umurunda değil. Bunu çıktığımda da sık sık hatırlayacağım. Şimdilik bırakalım da evrenin sonundaki restoranta yemek yemeğe gittik sansınlar.

* Sanırım hayatımda gördüğüm en net gökkuşağı bu. Üstelik biraz dışında bir tane daha var.

* 460 günlüğüne askere gelen çocuğun duvardaki " O KIZI UNUT!" yazısıyla karşılaştığı andaki ruh halini merak ediyorum.

* Yalandan da olsa yattım. Ambulansta.

* En azından bir sonuca varmalıyım. Buradan döndüğümde 10 sene öncesinin Serdar'ına borcumu ödemem gerek.

* Under Cover Of Darkness. 63 gün sonra televizyon izledim çoğunlukla kendi istediğim kanal olmak üzere. Strokes albüm çıkarmış. İnanamıyorum ne kadar geç haberim olduğuna. Radiohead'in de albümünden çok geç haberim oldu. Şu anda albümlerinin isimlerini bile bilmiyorum ikisinin de. o kadar s*kik bir askerlik işte bu yaptığım. Serdarcharliebrown'luk damarım kabardı. Strokes'un yeni şarkısı "evet bu Strokes şarkısı" dedirtiyor kendisine. Ama bu kadar uzun süre ara verince yeniden bir çıkış için daha çarpıcı bir şarkı seçerler diye düşünüyordum. Biraz yavan geldi bana. Ama tek dinleme tabiki bu. Bidaha ne zaman dinlerim acaba? S*keyim böyle işi.
Bu askerlik normal çağdaş bir insanın yapabileceği bişey değil. Dünyası önüne atacağı adımdan daha geniş olan hiçbir kişinin bu durumda kendisini iyi hissetmesi söz konusu olamaz. 63 gündür sadece 1 saat çarşıya çıkabildim. Haber izleyemiyoruz, gazete gelmiyor, okuyamıyoruz. Bu şartlarda yaşayan bir beynin vatana ne faydasının dokunacağını düşünüyorlar ki?

* "Tesadüf, tanrının ta kendisidir." dedim. Of böyle şeyler düşünmemem gerek.

* Her nöbette "saat bilmemkaçı 42 geçe"yi yakalamaya bayılıyorum.

* Majezik muhteşem bir ağrı kesici. Daha önce böylesini görmemiştim.

* 6. His dedikleri şey şu olmalı; kulübede bekliyorum, bir anda arkamdaki evin hangi komutanın olduğu aklıma geliyor, onun bugün nöbetçi subay olduğu aklıma geliyor, nöbet pozisyonumu düzeltiyorum, arkama bakıyorum ve o anda kapısından kafasını çıkartıp nöbet kulübelerini kontrol etmeye başlıyor.

* Çok su içiyormuşum. Öyle diyorlar.

* Saat itibariyle 29. yaşıma girmiş bulunmaktayım. 5 Nisan 2011, saat 00.05. Duruma bakıyoruz; Cephanelik kıdemsiz nöbet kulübesinde yalnız başımayım. Sis var, görüş mesafesi 70-80 metre. Taburun uç köşesi burası. Kuş uçmaz, kervan geçmez, devriye gelmez. Tuhaf. İnternette şu anda mesaj yağmaya başlamıştır muhtemelen (haha kimi kandırıyorum). Şu anda ne durumda olduğumu kimse bilmiyor ne garip. Bisküvimi yiyip suyumu içip kutlama yapıcam şimdi. Jeff Buckley eşliğinde, elimde 4,25kglık tüfekle çamur içinde, küçücük el fenerinin ışığını parmağımla kapatıp yazı yazarak. Görüş mesafesi 20m'ye kadar düştü. Ne kadar da nefret ederim doğum günlerimden. Sahte kutlamalar. Ama şu aptal topluluktan uzakta, hatta en uzak köşede yalnız başıma olmayı seviyorum. Zaten bu doğum günü dönemleri hep en bunalımlı zamanlarım oluyor. Yarın babamın ölüm günü. Bugün sevinecek bir şey yok ortada. So real.

* Acı ne muhteşem bir uyuşturucu. Diş ağrısından tüm günün nasıl geçtiğini anlamadım bile.

* Kasatura ne işe yarar? Sırt kaşırsın.

* Daha güneş bile batmamışken koğuşa girdim. İçeride kimse yoktu. Ben yatmaya gidiyordum. Ya ben yaşlandım yada en çok ben sıkıldım.

* El yazımın çirkin olması işime yarıyor.

* Saatsiz kalmak, saatini kaybetmekten çok daha önemli bişey.

* "John Steinbeck - Cinayet" çok garip bişeymiş.

**+18* En rahat 22.00-24.00 nöbeti formülü; Kahve+sigara üzeri 600mg parasetamol+500mg klorzoksazon.

* Bu karıncalar gece olunca yuvalarına giriyorlar. Peki orada ne yapıyorlar? Uyuyorlar mı? Peki nasıl? Herkes bulduğu yere kıvrılıyor mu? Askerlik de karıncalık gibi. Acaba karıncalar da gece nöbetçisi bırakıyorlar mı? Şu karınca yuvasına el feneri tutsam neler olur?

* Peki biraz da kıdemsiz nöbetçilikten bahsedelim. Durum Marvin'lik. O çok güçlü silahlarla donatılmış dev robotu oyalaması istendiğibölümle aynı -yada benzer diyelim. Gecenin karanlığında tek başınasın, görevin taburu korumak. "KORUMAK". Ve bunu yapman içinsana verilen şeyler ne biliyor musun? Duyunca çok şaşıracaksın. Görev baya büyük. Büyük harflerle yazınca ne kadar da etkileyici oluyor; "KORUMAK". Bu görevi 1 kasatura, boş bir silah ve 1 düdükle yapmam bekleniyor. Aa evet bir de çelik başlık var. Kurşundan korumasa bile gelen düşmanın taş atması durumunda etkili olacağı kesin. Evet kasaturayla 1-2 k,ş, indirebilirim (özgüvene bakar mısınız?). Düdük de etkili bir silah olabilir, belki sesten korkarlar kim bilir? Veya düdüğümü duyup yardımıma birkaç kişi daha gelir. Şu 200m yanda duran 80 kurşunlu nöbetçi çok cesur bir savaşçıya dönüşüp ben ölmeden yetişir belki. Evet hepsi çok güzel ama bu boş silahla ne yapmamı bekliyorlar ki? Ağır olduğu için düşmana fırlattığımda etkili olur diye mi düşünüyorlar acaba? Herhangi bir saldırı anında ilk iş olarak tüfekten ve çelik başlıktan kurtularak düdük çala çala kaçacağım gerçeği var ortada arkadaşlar. Ve eminim ki şu nöbette bana bunlar yerine bir sinek kovucu verilirse "KORUMAK" görevi en azından kendim için başarılmış olacak. İşte böyle şeyler yazabildiğim için kas gevşeticileri seviyorum. Eee aslında askerliğin Marvin'lik başka halleri de var. İnşaat mühendislerinden, avukatlardan, eğitmenlerden, işletmecilerden vs. tonlarca kitap okumuş "kafası gezegen büyüklüğünde" olan adamlardan ne isteniyor biliyor musunuz? Şurada uzayan otları kesmeleri ve şuradaki ağır taşları oradan alıp buraya koymaları. Evet her yerimiz ağrıyor. Ve terhis olurken bize "verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür dileriz" demelerini bekliyorum. Çünkü mutlu son böyle oluyor. Tabi kitaplarda. Ama kitapta olmadığımız için işin "bana hayattan bahsetme" kısmındayız. Gerçek hayattayız ve gerçek hayatta böyle şeyler olmaz. Ay ne güzel parlıyor bu gece.

* Birşeylerin yerine birşeyler koyarak avunmaya çalışırsın. İçki yerine kahve ve sigara, biraz cesaretle kas gevşetici, muhabbet ortamı yerine nöbetteki yalnızlık(muhabbet edecek kafa dengi bulamadığın için), içki üzerine kokoreç+ayran yerine kahve üzerine poğaça+ayran. Gece eve kadar değil koğuşa kadar yürüyüş. Herşeyi bişeylerin yerini tutması için yapıp hiçbirşeyden o tadı alamayınca sıkılıyorsun.

* Burada bir zamanlar "Hakkı Bulama" adında bir adam askerlik yapıyormuş. Ne kadar enteresan.

* 54 dolabın bulunduğu ortamda koğuş nöbeti. Saat 03.25. Birisi dolabında saatini unutmuş ve alarmı her 5dkda bir 1dk ötüyor. Bulmaca gibi. Sinir oldum.

* Her gün ağzıma bir Duman şarkısı dolanıyor. Hayırdır inşallah. Hakikaten güzel gidiyor.

* Hemşire acaip asıldı. Gece gece.

* Ahaha bugün de beni sormuş pffppp.

* Garaj nöbeti. Bütün kamyonların plakası 42 ile başlıyor.

* SİGARA NEDİR?
Sanki bilmiyormuşum gibi. "Hata yapıyorsun Serdar. Hiç başlama içmeye." diyorlar sigara içtiğimi görenler. Hafif bir baş dönmesi yapıyor bende. Zaten hoşuma giden yanı da bu. Burada gerçekten ihtiyaç oluyor alkolsüz ortamda. Uzun süredir içenlerde artık yapmıyormuş baş dönmesi sordum birkaç kişiye. Bilmiyorum içmelerinin ne anlamı kaldığını bu etkiyi yapmıyorsa artık. Bi de bişey dikkatimi çekti, nefesi burundan verdiğin zaman dönmenin etkisi daha fazla oluyor ağızdan vermeye nazaran. Burundaki sinir uçlarının ağızdan daha hassas olduğu gerçeği. Burundan alınan uyuşturucu maddelerin ağızdan alınana göre daha daha etkili olacağı gerçeği. Ne büyük bir zavallılık bu kendini uyuşturmak isteği, mecburiyeti, yada mecbur hissetme isteği diyelim buna. Ayrıca tadı gerçekten berbat. Ağızda bıraktığı tat, genzimdeki yanma iğrenç. Ama şekerle birlikte içtim 1-2 defa. Bu biraz azalttı kötülüğü. Bi de hemen arkasından su içme ve tuvalete çıkma ihtiyacı yaratıyor. Neden bilmiyorum. Şu son nefesi çok güzel geliyor ama çok sigaranın dibine inmemek şartıyla. Filtrenin tadı tüm sigaranınkinden daha da bok gibi. Acı, çok kötü. Hafif burun akması da yapıyor bende evet. Aptalca ritüelleri de varmış. Dumanı çekip içindeyken ağzından kaçırmadan konuşamıyorsan sigara içmeyi bilmiyorsun demekmiş. Ne salakça geldi bana. Paul Auster - Duman'da birşey diyordu, adam sigarayı yakıyor, küllerini hiç dökmeden bir kapta topluyor, izmariti de içine atıyor. Tartıyor ve sigaranın yanmaya başlamadan önceki ağırlığından çıkartıp dumanın ağırlığını hesaplıyordu. Sigaranın başlı başına bir kültür olduğu kesin. Buradan çıkınca işim olacağını sanmıyorum ama kendisiyle. Yine de strese iyi geliyor evet.

* Gece'nin şarkısı ne güzel. Öldüm, kollarında cenneti gördüm, senden sonra söndüm, yakan yok. Öf çok sıkıldım buradan hadi gidelim artık.

* Son nöbet 15 mayıs pazar cephanelik kıdemli 08-10. Hiçbirşey hissetmiyorum bunun hakkında.

* Arka kapılar ne muhteşem şeyler.

No comments: