Yemeklerle zaten hiç arası olmayan kahramanımız Serdar evde her yalnız kalışında yiyecek maddelerinin gazabına uğramaktadır.
Yine bir çarşamba günü sabah kalkıp işe gitmesi gerekmekteydi. Mutfağa gidip dolabı açtığında 2 gün önceden doğranmış kanlar içinde yatan buruşuk domateslerle karşılaştığı anda o gün başına geleceklerden habersizdi. Hiç yiyecek işine bulaşmayayım, bir bardak su içip öğlene kadar dayanabilirim diye aklından geçirdi ve sürahiye elini uzattı. Önceki gece 3te eve geldiğinde sürahideki suyu bitirdiği ve o yorgunlukla doldurmak zor geldiği için sabah boş sürahiyle karşılaştı. Sabah huysuzluğuyla sürahiye dil çıkartıp yine doldurmuyorum seni diyerek yatağının baş ucunda duran yarım bardak suya yöneldi. Tablo korkunçtu. Yüzme öğrenmeye çalışan bir sinek vardı orada. Üstelik sırt üstü deneyerek başlamış gibiydi. Rahatsız etmemek için yavaş adımlarla geri geri gelerek çantasını yerden kaptığı gibi dışarı çıktı.
Durağa giderken 2 adet börekçiyi bunlar pistir ya yemem ben diye düşünerek pas geçti ama tekel bayiinden aldığı 1 şişe suyun yarısını tek dikişte bitirdi. Çantasındaki 1 gün önce bulundukları kutudan sıkılıp çanta içinde tur atmaya karar vermiş olan sakızlardan 2 tanesine daha ilginç ortamlar göstermek vaadiyle ağzına attı ve daha fazla yiyecek maddesiyle muhatap olmadan kahvaltı sorununu çözmüş oldu. Galibin kim olduğu bilinmemektedir.
İş güç koşuşturma derken şans ki öğle tatilinde evinin yakınlarında olmasını fırsat bilerek evde yemek yemeyi düşündü. Henüz mutfağın ona ne sürprizler hazırladığından habersizdi. Eve giderken ekmek fırınından sıcak ekmek alıp arasına dolaptan bir takım nevaleler doldurarak öğle yemeğini halledeceğini düşündü. Ama fırının kapısına gelince yolun karşısındaki lahmacuncudan gelen koku sadece 1 saniye içinde fikrini değiştirmesine yetti. Tabi bu fikir değişikliği sadece yolun yarısını geçtiği anda başka bir hatırlamayla son buldu. Dolapta önceki günden kalan 1 tane lahmacun vardı. Isıtıp yiyebilir ve böylece o da bozulmamış olur ve dolabı da kokutmazdı. Kola almak için markete uğradı. Soğuk kola yoktu. Dolap dışından bir kola alıp eve gitti. Lahmacunu tost ısıtıcısı demir alete(adını bilmiyorum bunu uygun gördüm) koyup ocağı yaktı ve odasına gitti. Bilgisayar başında ona buna şuna baktı, yaptığı işlerle ilgili belgelerini düzenledi falan filan. Evet bu falan filan süresi oldukça uzun sürdü. Çünkü kahramanımızın yemeklerle arası iyi değildi ve ocakta yemek olduğunu unuttu. Üstelik yeni ocağı da kullanmayı yeni öğrendiğinden(yada öğrenemediğinden) dolayı lahmacun hemen hemen kömür vaziyetine bürünüp pis kokularla zaferini kutladı. Her ne kadar Serdar bazı yanmayan yerlerini yiyebilmiş olsa da kesin zafer lahmacunundu. Ayrıca kola da sıcaktı.
En azından sürahideki suyu doldurup 1-2 bardak su içip tekrar işe gitti Serdar. Akşam olup eve dönerken planını yapmıştı. Dolapta 2 parça tavuk ve annesinin gitmeden önce yapıp bıraktığı pilav vardı. Güzel bir ikili. Eve girdi, tavuk ve pilavın ısınmasını bekledi. Tavuk daha çabuk ısındı, Serdar yine odasında bişeylerle meşgulken pilavı unuttu. İçinden patır kütür sesler gelen tencerenin kapağını açtığında şiddetli bir pirinç saldırısına uğradı. Ama daha önceki tecrübelerinden faydalanıp kapağı kalkan olarak kullanabildi. Pilav birazcık tencereye yapıştı. Ama sorun yoktu bu sefer. Tabağa koymaya çalıştığı tavuk parçalarından biri tüküre tüküre tabağa geldiği için ocağın bir bölümü tavuksuyu sahibi oldu. "Orada dursun ki başka günlerde de üzerine bişeyler dökülürse hazırda bir tavuk suyuna çorbam olur" diye espri yapıp yemeğe oturdu, ekmek kutusuna uzandı. Ekmek beyazdı. Bembeyazdı. Küflenmişti. Neyse ki tavuk ve pilav beraber tüketilince ekmeğe pek ihtiyaç olmuyordu doymak için. Güzel bir yemek. Kazanan Serdar oldu.
İlerleyen saatlerde fındık fıstık atıştırması ve bol su ile geçti. Ama saat 12ye yaklaştığında açlık yine baş göstermişti. Üstelik evde ekmek de yoktu. Şans ki o anda sona kalan 2 tane elmalı kurabiyeyi gördü dolapta. 2-3 gündür dolapta durdukları için üzerindeki pudra şekeri dolabın soğuğuyla birleşince toz halinden katı hale dönüş yapmıştı. Bu lezzet açısından bir sorun teşkil etmiyordu ama kahramanımız "ne kadar çok şeker o kadar çok lezzet" mentalitesine sahip olduğu için yabancısı olduğu mutfakta pudra şekeri aramaya başladı. Anlamakta geç kalmıştı ki, mutfak sakinleri orada yabancıları sevmiyordu. Bütün aramalarına rağmen Serdar pudra şekerini bulamadı. Pudra şekeri kaçmıştı. Kazanan pudra şekeri oldu.
No comments:
Post a Comment