Tuesday, November 8, 2011

all aboard the adventure

bütün derdimiz anlatmak. yaşa istediğin kadar. anlatamadıktan sonra neyine yarar ki? evet maceralar yaşıyoruz. ama maceraları çoğu zaman sonuca varmayacağını bile bile sadece anlatmak üzerine kurguluyoruz. planlar yapıyoruz, sonucunu biliyoruz boka saracak, ama sonuna kadar gitmeyi istiyoruz ki anlatacağımız birşeyler olsun. tüm amacımız ortalığın karışması aslında. çünkü boktan hayatlarımız bize macera sunmuyor. işten eve, evden işe bir hayat yaşamıyoruz ve savaşabileceğimiz bir idealimiz da yok. hayat bize bu talihi sunmadı ve "hayat"ı herşey için suçlamaya hiçbir fırsatı kaçırmıyoruz evet, yine. yapabilecek birşeyimiz yok. ya maceralar yaratıcaz basit hayatımıza karıştırabilecek yada kitap yazıcaz paul auster gibi tesadüflerimizi yazarak. biraz da farkında olarak... basit olan maceralar yaratmak bizim için evet. bir kız bulucaz ve en basiti olaraktan adını bir takım benzerliklerle hayatımızın anlamı durumuna getiricez. doğum günü de uygunsa ne ala. 2 gibi B gibi. alfabenin 2. harfi olması, 2'nin aslında göründüğünden daha büyük bir sayı olması gibi falan filan. sonra bunu herkese yaza çize anlatacağız ki anlatacak bir hikayemiz olsun. bir boka yaramayacak ve karaköy iskelesini batırıcaz sadece öyle olmasını istediğimiz için ki lanet olası da fırtınaya yenik düşecek bir gün gerçekten. durmayacağız elimizde koç bir alfabe ve ulu bir matematik var. keratanın tekiyiz, her akıl oyununu pisliğimize dahil edebilecek kadar zekiyiz. bütün işimiz aslında pislik. aklımız böyle çalışıyor. duyduğumuz cazır cazır gitar sesleri bize ilham veriyor. duygusallık bizim alt beynimiz aslında. duyduğunuz, gördüğünüz masum yüz, temiz kalbimizin aslında pek de gerçek olmayan pis tarafı. çünkü yeterince kamufle olmuş durumda. kamuflaj fazla kaçtığında görmen gereken şey zaten ortadan artık kaybolmuştur. "bu gürültüde bizi kimse duyamaz". evet tek istediğimiz şey anlatma ve etrafımızda kimsenin olup olmaması pek de umurumuzda değil. birileri var mı? duyacaklarına inanamayacaklar ve dahasını da isteyecekler. kesinlikle dahası da var. tek sıkıntımızsa "how do i end this?" birgün olmak zorunda. "see you there".

the rascals'a teşekkürlerle...

No comments: